Açıklama:

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nin son derece önemli diğer bir dersi olan Fitopatoloji’nin 198 sayfalık kitabının önemli ve benim için ilgi çekici noktalarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Daha önceki kitaplarda da belirttiğim üzere, burada yer verilen bilgiler sınava hazırlık amacıyla yapılmamıştır o nedenle sınav hazırlığında tüm kitabın okunmasını tavsiye ediyorum. Bu kitapların her satırı çok kıymetli.

Kitabın yazarları şu şekildedir:

Prof. Dr. F.Sara Dolar ( Ünite 1,4)

Prof. Dr.Erkan Demirci (Ünite2,6)

Prof. Dr. Hüseyin Basım (Ünite 3,7)

Doç.Dr Fikret Demirci ( Ünite 5,10)

Prof. Dr. İ.Özer Elibüyük (Ünite 8,9)

1. Ünite Bitkilerde Hastalık Kavramı ve Hastalık Oluşumunu Etkileyen Faktörler

Fitopatolojinin alt bilim dalları mikoloji ( fungus ve protozoaların neden oldukları hastalıkları inceler)

Bakteriyoloji( Bakteri ve mollikütlerin neden olduğu hastalıkları inceler)

Viroloji

Herboloji

Hastalanmayı oluşturan biotik ve abiotik faktörleri inceleyen bilim dalına etioloji denilmektedir. Cansız hastalık nedenlerine fizyojen, canlı hastalık nedenlerine ise patojen denilir ( Sayfa 9)

Bitkilerin hastalanması için üç faktörün etkileşimi gerekir; hassas bir konukçu, virülent bir patojen, uygun çevre koşulları ( Sayfa 13)

Endemik, hastalığın tek bir bölgede bulunması, pandemik başka bölgelere de yayılmasıdır. Epidemik ise bulaşıcı olmasıdır.( Sayfa 14)

2.Parazitizm ve Hastalık Gelişimi

Biyotrof sadece canlı organizmalar üzerinde yaşayabilen ve çoğalabilen organizmadır.

Obligat parazit, doğada sadece canlı organizmalarda yaşayabilen ve çoğalabilen parazittir.

Nekrotof sadece ölü organik materyal üzerinde beslenen organizmadır.

Bitkilerde hastalık gelişiminin aşamaları şunlardır;

inokulasyon, penetrasyon, enfeksiyon, konukçuda gelişme, patojenin çoğalması, kışlamadır.

“Bakteriler genellikle yaralardan, bazıları doğal açıklıklardan giriş yapar, ancak doğrudan giriş yapamazlar. Virüs, viroid, molliküt, bazı bakteriler ve protozoalar vektörleri tarafından oluşturulan yaralardan, bazı virüs ve viroidler ise bitkide çeşitli nedenlerden dolayı oluşmuş yaralardan penetrasyon yaparlar. Funguslar ve parazitik yüksek bitkiler ise konukçularına doğrudan giriş yaparlar” Sayfa 25

Bakterilerin bölünme hızları çok yüksektir, sayılarını 20-30 dakikada sayılarını iki misline çıkarabilir (Sayfa 27)

3. Konukçu Bitkide Meydana Gelen Yapısal ve Fizyolojik Değişimler

Bitkinin tamamınınveya herhangi bir bölümün dış kısmında görülen simptomlara morfolojik, hücrelerindekine sitolojik, dokularındakine ise histolojik denir.

Hasta Bitkilerdeki  Yapısal Değişimler

Nekrotik simptomlar, proplastların yani hücre içindeki canlı kısımların bozulması sonucunda oluşan koyu renkli ölü alanlara nekroz denir. Bu semptomlar sararma(kloroz), solgunluk, sulanma, yanıklık, lekelenme(Burada çok önemli bir bilgiyi yazmak istiyorum: “Genellikle funguslar yuvarlak, bakteriler köşeli, virüsler ise mozaik desenli, halka ya da zigzag şeklinde sarı lekeler oluşturur-Sayfa 39” kanser yaraları, çökerten,çürüklük ( Genellikle funguslar kuru, bakteriler ise yaş çürüklük oluştururlar- Sayfa 39)akıntılar ve geriye doğru ölümdür.

Hipoplastik simptomlar ise cüceleşme, rozetleşme-boğumların birbirine yaklaşması(çinko ve bor noksanlığı nedeniyle olabilmektedir), durgunluk, beyazlaşma, sarılık ve etiolasyondur.

Hiperplastik simptomlar aşırı büyüme, anormal renklenme( “Bazı bitkilerde aşırı azotlu gübrelemenin yapılması sonucu mavi-yeşil renk oluşumu ya da fosfor noksanlığı sonucu morumsu renk oluşumu olabilir”- Sayfa 42), bazı dokuların zamanında önce oluşması, dokularda anormal gelişmedir.

4. Patojenlerin Bitkiyi Enfeksiyon Mekanizması ve Bitkide Oluşan Savunma Reaksiyonları

Bazı patojenler mekanik güç ile bitki dokusuna girebilirler, kimyasal enzim üretebilir veya parçalayabilirler, toksin üretebilirler, büyüme düzenleyicileri veya bunların inhibitörlerini- durdurucularını- üretebilirler.

Bitkiler patojenleri fiziksel olarak engelleyebilirler, ya da yapısal antimikrobiyal maddeler salgılayabilirler. Örneğin saponin antifungal aktiviteye sahiptir ( yeşil domateste bolca bulunur). Sorgumda bol miktarda bulunan siyanogenik glikosit bulunur. Sarımsak ve hardal yağlarındaki glukosinotlar funguslara toksik etkilidir ( Sayfa 61) Diğer maddeler ise doymamış laktonlar, fenol ve kinonlar ile proteinlerdir.

Bu bölümde ayrıca enfeksiyondan sonra oluşan yapısal faktörlere ( odunlaşma, papilla oluşumu, zamk oluşumu, mantar oluşumu)  ve biyokimyasal savunma reaksiyonlarına ( fitoaleksin, PR proteinler vs) yer verilmiştir.

5. Bitkilerde Hastalığa Neden Olan Çevresel Faktörler

Kitaptaki çok önemli bölümlerden biri de burası, özellikle toprağın kimyasal yapısının etkisini tarımcıların ezbere bilmesinde fayda var.

Elverişsiz atmosfer koşulları aşağıda verilmektedir:

Sıcaklık

Nem-su ( Kuraklıktan dolayı bazı ağaçlarda valsa kanseri, ayçiçeklerinde kömür çürüklüğü, tahıllarda ise zor olum oluşabilir. Topraktaki nem fazlalığından dolayı da peyzaj alanlarındaki ibreli ağaçlarda kılcal köklerin çürümesi ile su alınamaz ve ani solgunluk ve ölüm gerçekleşebilir. Sulama düzensizlikleri domateste meyvelerde çatlamaya, elmalarda acı çukur denilen meyve etinde kahverengi doku bozulmasına neden olur- Sayfa 75-76)

Işık

Atmosfer Olayları : Örneğin yıldırım sonucu 8-20 metre çaplı bir alanda bitkiler tamamen ölür( Sayfa 77).

Elverişsiz toprak koşulları ise toprağın fiziksel yapısı ( toprağın su -hava kapasitesi, toprak ısısı, toprak tekstürü) ve kimyasal yapısı ile ilgili olabilir.

Özellikle kazık köklü bitkiler ve sert çekirdekli meyve ağaçları taban taşı yüksek olan arazilerde kök gelişimi olamayacağından şiddetli zamk oluşturur ve kururlar. Sayfa 78

Kimyasal yapısı ile ilgili özelliklere burada ayrıntılı yer vermek istiyorum:

Azot: Eksikliğinde gelişme azalır, yapraklarda açık yeşil renk oluşumu görülür. Saplar ince ve zayıf kalır. Tahıllarda başak kısa olur ve taneler dolmaz. Toprakta fazla azot bulunması ise bitkilerin hızlı büyümesine, dokuların gevşek oluşmasına ve bitkinin soğuk ve kurağa dayanıklılığının azalmasına neden olur. Ayrıca genç bitkilerde çiçek ve tomurcuk oluşumunu geciktirir.

Potasyum: Eksikliğinde en önemli belirti genel solgunluk ve yaprak yanıklığıdır. Belirtiler önce alt yapraklardan başlar, yaprak normal yeşil rengini kaybeder daha sonra bu alan suda ıslanmış gibi görünür ve en sonunda nekronize olur. Yaprakta yanıklık kenardan ve uçtan başlar ve içeriye doğru ilerler, armutta yaprağın ortasında geniş nekrotik alanlar meydana gelir. Meyvelerde normal
irileşme olmaz, rengi değişir, örneğin kırmızı elmalar kirli kahverengi görünür.

Fosfor: Toprakta fosfor eksikliğinde bitkilerde bodurluk, dik gelişme, saplarda zayıflık ve kök büyümesinde gerileme görülür. Yapraklar küçülür, dikleşir, renkleri koyu ve donuk olur, bazen de antosiyan birikmesi sonucunda kırmızı-menekşe rengine döner. Meyve ağaçlarında sürgünlerin büyümesi, tomurcuk ve çiçek oluşumu, tek yıllık bitkilerde ise tohum ve meyve oluşumu azalır ve önemli ürün kayıplarına neden olur.

Kalsiyum, bitkinin uç meristem dokularının gelişmesinde birinci derecede rol oynar, ayrıca çiçek oluşumunda da etkindir. Bitkilerin azot metabolizmasında kalsiyumun rolü vardır. Eksikliğinde kök gelişiminde yavaşlama, hızlı gelişen genç sürgün uçlarındaki yapraklarda kloroz görülür. Ağaçta canlılık azalır. Elma meyvelerinde kalsiyum oranının düşmesi yanıklık belirtilerine neden olur. Kalsiyum eksikliğinde mantarımsı benek, sulu öz, acı çukur, armutlarda mantarımsı öz ve dip kararması gibi fizyolojik bazı meyve belirtileri görülür. Özellikle domateste çiçek dibi çürüklüğü, pancar yapraklarında öz siyahlaşması, tahıllarda yaprakların kınından ayrılmayıp kapalı kalması, patateste uç
nekrozu ve çok sayıda şekilsiz küçük yumru oluşumuna neden olur.

Magnezyum, klorofilin yapı taşlarından biridir ve aynı zamanda karbonhidratların taşınmasında rol alır. Karbonhidrat metabolizmasında görev yapan pek çok enzimde aktivatör olarak bulunur. Eksikliğinde ilk belirtiler yaşlı yapraklarda damarlar arası kloroz şeklinde görülür. şiddetli durumlarda klorotik alanlar nekroze olur. Böyle yapraklar erken dökülür ve ağaçlar Agustos ayında kısmi olarak yapraksız
kalır. Magnezyum noksanlığı bunların yanı sıra küçük meyve oluşumuna da neden olur.

Kükürt
, amino asitlerin yapısında bulunur, dolayısıyla proteinlerin yapı taşlarından biridir. Eksikliğinde yapraklarda genel bir sararma, küçülme, kırmızı veya mor renk oluşumu ve genel kloroz görülür.

Demir
: Bitkilerde özellikle topraktaki demir eksikliğine bağlı olarak meydana gelen kloroz oldukça yaygındır. Demir elementi her ne kadar klorofilin yapısında bulunmasa da, klorofilin oluşumunda önemli rolü olan bitki besin maddesidir. Eksikliğinde klorofil oluşmaz. Bitkilerde demir eksikliğinin farklı nedenleri olabilir. Bunlar;

• Toprakta yeteri kadar demir olmaması,
• Kireçli topraklarda yeteri kadar demir bulunsa dahi serbest demirin kireç tarafından tutulması,
• Toprakta aşırı su bulunması sonucu köklerin yeteri kadar hava alamaması

ile bitki özsuyunun bazik karaktere dönüşmesi ve bunun sonucunda da topraktan demir alımının engellenmesidir.

Demir eksikliğine bağlı klorozun belirtileri bitkilerin yeni oluşan yani genç yapraklarında renk açılması ile başlar. Bu aşamada yaprak sararmaya başlar fakat ana damarlar yeşil olarak görülür. Eğer sarılık devam ederse yaprak damarları da sararır. Bu durum giderek yaşlı yapraklarda da görülmeye başlar. Daha sonraki dönemde yine yaprak kenarlarında kızıl-kırmızı veya kahverengi kurumalar görülür ve böyle yapraklar erken dökülür. Başlangıçta ağaçta bir zararlanma farkedilmez ancak daha sonra ağaçta gelişme geriliği başlar, meyve tutumu giderek azalır ve ağacın fizyolojik dengesi bozulur. Başta elma olmak üzere, armut, şeftali,kiraz vişne ve ayva gibi meyve ağaçları kloroza duyarlıdır.

Bor bitkilerde protein sentezi ile ilişkili metabolizma faaliyetlerinde rol alır. Eksikliginde bitkide kalsiyum taşınması engellenerek, kalsiyum eksikliği ile ilişkili belirtiler oluşur. Bor noksanlığı sonucunda sürgün uçlarındaki yaprakların damarlarında kırmızılaşma ile beraber yaprakta kloroz ve meyvenin öz kısmında kahverengi lekeler meydana gelir. Yaz aylarında sürgünlerde geriye doğru ölüm
belirtileri ortaya çıkar. Sürgünlerin yakınındaki dalların kabuk altında kahverengileşme, sürgün boğum aralarının kısalması ve rozetlesme görülür.

Çinko
 bitki gelişiminde rol oynayan oksin hormonunun sentezlenmesinde rol alır. Eksikliğinde en karakteristik belirti elma ve armutlarda yaprak rozetlenmesidir. Yaprakların küçük, dar ve sürgün uçlarında demet şekilde oluşması nedeniyle “küçük yaprak hastalığı” adını alır. Etkilenen sürgün uçları ertesi sene ölür. Yan sürgünler ise zayıf gelişir. Çinko eksikliği olan yapraklarda daralma, güneş ışığı altında soluk yeşil-sarı görünüm, gölgede ise normal yeşil gelişme, yaprak damar aralarında kloroz görülür. Çinko eksikliği genelde kumlu topraklarda ortaya çıkar.Mangan klorofilin oluşumunda rol alır. Bitkilerde meydana gelen birçok enzimatik ve fizyolojik olayda katalizör olarak görev yapar. Elma ve armutta mangan eksikliğinde yapraklarda damarlar arası kloroz görülür. şiddetli durumlarda rüzgârın da etkisiyle yapraklar dökülür ancak çok ileri durumlar hariç ağacın canlılığı etkilenmez. Ayrıca çiçek tomurcuklarının gelişiminde azalmaya ve kabuk altında nekroza neden olur. Asitli topraklarda mangan toksisitesi görülebilir. Fazlalığında toksik etkinin yanı sıra, bitkilerin topraktan demiri almasını engeller. Bu durumda önce yaprak damarları arasında düzensiz klorotik beneklenmeye sonra koyu kahverengi, mor veya siyah nekrotik lekelere neden olur.

Bakır 
bitkilerde solunum olayında etkinlik gösterir. Klorofilin yapısında bulunmaz ancak klorofilin olunmasında ve parçalanmasının önlenmesinde role sahiptir. Eksikliginde bitkilerin karbondioksit absorbsiyonunda azalma görülür. Tahıl ve benzeri bitkilerde bodur büyüme ile birlikte uç yaprakların sararmasına neden olur daha sonra bu yapraklar kıvrılarak kururlar. Bakır noksanlığının meyve ağaçlarındaki belirtisi ise uç yapraklarda sararma ile ortaya çıkar, uç tomurcuklar gelişemez ve rozetleşir.Molibden :Bitkilerde molibdenin işlevlerinden biri nitratın amonyuma indirgemesidir ayrıca toprakta azot fikse eden bakteriler molibdene ihtiyaç duyarlar. Eksikliğinde baklagillerde nodozite oluşmaz. Molibden bitkilerde askorbik asidin (vitamin C) sentezinde de rol oynar. Molibden yeteri kadar alınmadığında yaprak damarları arasında klorofil az oluşur.” Sayfa 78-79-80

Bölümün geri kalanında, hatalı tarımsal işlemlerle, çevre kirliliğinin unsurlarından gaz kirleticilerin, asit yağmurlarının ve partikül katı maddelerin etkilerine yer verilmiştir.

Kükürt dioksit yaprak damarları arasında kloroza, yüksek konsantrasyonlarda ise beyazlaşma ve doku siyahlaşmasına neden olur, fotosentez azalır, erken yaprak dökümü ve cüceleşme olur.

Ozon ise kloroz ve beneklenmelere ve  turunçgil ve bağlarda erken yaprak dökümü ve cüceleşmeye neden olur.

PAN– peroksiasil nitrat, yaprakların alt yüzeylerinin parlak görünüm almasına üst yüzeyinin ise beyaz ve gümüşi renk almasına yol açar.

6. Fungusların Neden Olduğu Bitki Hastalıkları

Funguslar klorofil içermezi ökaryotik hücre duvarı bulunan hücrelerdir. Eşeyli ve eşeysiz çoğalabilirler. Obligat veya fakültatif olabilirler.

“Fungus miselleri -5 ile 45 C arasında yaşayabilirler. Çeşitli tipteki sporlar ise daha geniş sıcaklık ve nem şartlarına dayanabilmekte, ancak bu sporlar çimlenebilmek için optimum sıcaklık 20-25 C ve %90’ın üzerindeki neme ihtiyaç duymaktadırlar” Sayfa 98.

Fungusların bitkilerde oluşturduğu belirtiler şunlardır; yaprak lekeleri, çökerten, yanıklık, kanser, geriye doğru ölüm, kök çürüklüğü, kök kalınlaşması, bazal gövde çürüklüğü, yumuşak ve kuru çürüklük, antraknoz, uyuz, gelişme geriliği, solgunluk, sürme ve rastık, pas, külleme.

Fungusların neden olduğu bazı hastalıklar şunlardır: lahana kök kalınlaşması, patates tozlu uyuz hastalığı, beyaz pas hastalığı, çökerten hastalığı, patates mildiyösü, tütün mildiyösü, bağ mildiyösü ( klasik ilacı bordo bulamacıdır), patates siğil hastalığı (karantinaya tabi olan bir hastalıktır), şeftali yaprak kıvırcıklığı, erik cep hastalığıkülleme hastalıkları (tedavide kükürt ve kükürtlü preparatlar kullanılır), çavdar mahmuzu hastalığı, beyaz kök çürüklüğü, ceviz antraknozu, fasulye antraknozu, yumuşak çekirdekli meyvelerde mumya, elma ve armutta kara leke hastalığı ( ilaçlı mücadelede mevsim başında bakırlı, daha sonra ise kükürtlü fungisitler kullanılır.) ve hububatta pas, sürme ve rastıktır.

“Sürme hastalıklarında meyve kabuğu ancak mekanik bir basınç sonucu parçalanıp sporlar etrafa yayılırken, rastık hastalıklarında sporları çevreleyen rüzgar etkisi ile kolayca parçalanabilmekte ve sporlar serbest kalmaktadır.”

7. Prokaryotların Neden Olduğu Bitki Hastalıkları

“Prokaryotların birçoğu hava yokluğunda yaşayabilen ve gerekli enerjiyi fermentasyon veya anaerobik solunumla sağlayan tek hücreli, mitokondrium, kloroplast, golgi aygıtı ve endoplazmik retikuluma sahip olmayan ve hücre duvarı peptidoglukandan oluşan DNA ve RNA’sı aynı bölümde sentezlenen mikroorganizmalardır. ” Sayfa 116

Bakterilerde çoğalma çok hızlı bir şekilde olur. Bazı bakteriler 20-30 dakikada bir bölünürler.

Bitkilere yaralardan veya doğal açıklıklardan girerler.

Bitkilerde yapraklar üzerinde yuvarlak, köşeli veya haleli lekeler oluşturabilirler. Kanser yanıklık, solgunluk ve ur oluşumuna neden olurlar.

Neden oldukları bazı önemli bitki hastalıkları şunlardır: tütünde vahşi ateş yanıklığı, hıyar köşeli yaprak lekesi, fasulyede hale yanıklığı, turunçgillerde yanıklık, fasulyede yaprak lekesi, turunçgillerde yanıklık, armutta yanıklık, taş çekirdekli meyvelerde bakteriyel yanıklık, domateslerde bakteriyel benek, zeytin dal kanseri, patateste ve domateste bakteriyel solgunluk, fasulyede adi yaprak yanıklığı, pamuk köşeli yaprak lekesi, çeltikte bakteriyel yaprak yanıklığı, domates ve biberde bakteriyel leke, taş çekirdekli meyvelerde bakteriyel leke, turunçgil bakteriyel kanseri, cruciferlerde siyah çürüklük, ceviz bakteriyel yanıklığı, yulafta yaprak lekesi, orkidlerde bakteriyel kahverengi leke, karpuzlarda bakteriyel meyve lekesi, havuçta bakteriyel gal hastalığı, marulda kabuk çürüklüğü, asmalarda bakteriyel nekroz, kök kanseri ve taç gali, elmada saçak köklülük, böğürtlende gövde uru, yumuşak çekirdeklilerde ateş yanıklığı, patateslerde uyuz hastalığı, domateste bakteriyel solgunluk ve kanser hastalığı, turunçgillerde palamutlaşma hastalığı, bağlarda pierce hastalığı.

Bakterilerde genel mücadelede kimyasal yöntem olarak bordo bulamacı ve hazır bakırlı preparatlardan birisi tercih edilebilir (Sayfa 126)

8. Virüs ve Viroidlerin Neden Olduğu Bitki Hastalıkları

Virüs kelimesi ilk kez virolojinin de kurucusu olan Beijerinck adlı araştırıcı tarafından 1898’de kullanılmıştır. Bu kelime Latince kökenli olup “zehir”, ” zehirli sıvı” anlamına gelmektedir. Sayfa 131

Virüsler yalnızca canlı hücrelerde çoğalabilen ( obligat), elektron mikroskobu ile görülebilen bulaşıcı parazitlerdir. ( Sayfa 131)

Bazı mikroorganizmalar gibi bölünerek çoğalmazlar ve spor gibi herhangi bir çoğalma yapısı oluşturmazlar.

“Bitki patojeni virüsler, bitkilere bitki üzerinde herhangi bir şekilde açılmış yaralardan veya virüs taşıyan polenlerin yumurtalığı döllemesiyle girerler. Virüs hücreye girer girmez protein kılıfını atar ve nükleik asit serbest halde kalır.” Sayfa 132

Virüslerin sebep olduğu hastalık belirtileri lokal belirtiler ( yapraklardaki lekeler), sistematik belirtiler ( bitki büyüklüğü, mozaik ve renk değişikliği, yaprak kıvrılmaları, halkalı leke belirtileri, nekrotik belirtiler, gelişe anormallikleri) ve mikroskobik belirtilerdir ( hücre çekirdeği, mitokondrium, kloroplast, hücre duvarı ve sitoplazma üzerine etkiler).

Virüsler bitkilere vejetatif üretimle, özsu ile, tohumla, polenle,akarlarla, nematodlarla, funguslarla en çok da böcekle taşınırlar.

Viroidler bitkilerde zararlı, bilinen en küçük boyutta obligat patojenlerdir, etraflarında koruyucu protein kılıf bulunmaz.

Virüs ve viroidlerle mücadelede canlı virüs konukçuları yok edilmeli, toprakta hastalıklı bitki kalıntısı bırakılmamalı, gerekirse virüs konukçusu tüm bitkiler yok edilmeli- eradikasyn, hijyene dikkat edilmeli, karantina uygulanmalı ve sağlıklı tohum kullanılmalıdır.

Virüsten ari vejetatif üretim materyali için 35-40 derecede tutulabilirler ya da -196 derecelik sıvı azot içerisinde kısa bir süre tutulabilir, elektroterapi uygulanabilir, ilaçla tedavi yapılabilir. Bitkilerin ekim ve dikim tarihleri değiştirilebilir, dayanıklı bitki çeşitleri kullanılabilir.

Ülkemizde en çok görülen virüs ve viroid hastalıkları şunlardır; domates sarı yaprak kıvrıklığı virüsü, domates lekeli solgunluk virüsü, kabak sarı mozaik virüsü, patates yaprak kıvrılma virüsü, patates y virüsü, şekerpancarı nekrotik sarı damar virüsü, şarka virüsü, asma yelpaze yaprak virüsü, asma yaprak kıvrılma virüsü, turunçgil göçüren virüsü, turunçgil cüceleşme viroidi.

9. Bitkilerde Hastalığa Neden Olan Parazitik Bitkiler ve Yeşil Algler

Parazitik bitkiler beslenmeleri bakımından funguslara benzerler.

Yurdumuzda sorun olan parazitik bitkiler ökse otu ( diğer adıyla gökçe, burç, çeti, gövelek, yelinkaya, çok yıllık, iki evcikli, Aralık ayında olgunlaşan beyaz meyvelere sahip pek çok ağaç üzerinde yarı parazit yaşayan bir türdür, tohumları 5 yıl canlı kalırken, ökseotları 40 yıl yaşayabilirler), canavar otu ( diğer adıyla orobanş, cehennem otu, yumru otu, çakır otu, sarı çiçek, sümbül, boğarsak otu, yumurcak, çiçek otu, kazık otu, verem otu zibe, tohumları 15-20 yıl yaşayabilen, papatyagiller, patlıcangiller, maydanozgiller kabakgiller familyalarına zararlı, 8 cmden daha derinde çimlenemeyen parazitik bitkidir,  canavar otunun konukçusu olmayan bazı bitkiler pamuk, mısır, arpa ve buğdaydır) ve küsküttür( diğer adıyla cin saçı, şeytan saçı, şeytan sakalı, sülük, verem otu, kızıl ot, yurdumuzda daha çok asma ve yoncalara zarar vermektedir, bazı türlerin tohumları 60 yıl yaşayabilmektedir).

Algler fotosentez yapabilen organizmalardır, algler çay, kave, kakao, karabiber, manolya, vanilya, turunçgiller, avokado gibi bitki türünde yaprak, gövde ve meyvelerde kadifemsi görünüşlü lekelere neden olurlar. Bazen de çimlerin üzerinde gelişerek, çimlerin zayıflamasına yol açarlar.

Bu bölümde kitapta hiç resim yer almıyor, her otla ilgili birkaç resim konsaydı daha iyi olabilirdi.

10. Bitki Hastalıkları ile Savaşım Yöntemleri

6 ana mücadele yönteminden bahsedilmektedir

1- Yasal önlemler( karantina, sertifikasyon, regülasyon)

2-Dayanıklı çeşit kullanımı (Seleksiyon, melezleme, mutasyon, gen aktarılması)

3- Kültürel önlemler ( Bitkinin sağlıklı yetiştirilmesi, sanitasyon, eradikasyon, ekim nöbeti, bitki gelişme döneminin ayarlanması)

4- Fiziksel mücadele ( Toprağa sıcaklık uygulanması, solarizasyon, tohum yumru ve soğanların sıcak su ile muamalesi, sıcak hava ile muamelesi, aerobik fermantasyon, sıcak hava uygulaması,  düşük sıcaklık uygulaması- patatesin 5-8 derecede tutulması- radyasyon, elektromanyetik dalga, antibiyosis, rekabet, hiperparazitizm- patojenler üzerinde beslenen mikroorganizmalara hiperparazit adı verilir- hipovirulens- hastalandırma yeteneği düşük olan virulense hipovirulens denir-uyarılmış dayanıklılık

5- Kimyasal mücadele

Bitki hastalıkları ile mücadelede en çok fungisitler kullanılır, bunların çoğu bakterilere karşı da etkilidir. Yalnız hali hazırda bilinen, ekonomik bir virisit bulunmamaktadır.

Yeşil aksam ilaçları püskürtme, tozlama ve sisleme olarak yapılabilir.

Tohum ilaçlamaları kuru tohum ilaçlaması, bandırma, bulamaç, ıslak ilaçlama, hızlı ıslak ilaçlama, püskürtme, fumigasyon, tohum kaplması, organik çözücülerle (örneğin aseton) tohum uygulaması şeklinde yapılabilir.

Toprak ilaçlaması, ağaç gövdelerinin ilaçlanması, depoların dezenfeksiyonu da uygulanmaktadır.

 Geri