No Image Available

Deliliğe Övgü

 Yazar: Erasmus  Yayınevi: Alfa Yayınları More Details
 Açıklama:

Büyük umutlarla okumaya başladığım bir kitaptı, bana farklı bir genel bakış açısı katabileceğine inanmıştım ama böyle olmadı. Belki ben okuduklarım üzerinde iyice düşünmedim bilemiyorum. Bir kere Erasmus çok iyi bir hatip, sanki roman okur gibi hızla okuyorsunuz, belki o yüzden söylediklerinin üzerinde pek düşünemedim.

Kitap 2014 yılında Alfa tarafından basılmış, 1. basım ve 272 sayfa.

Bu kitabı Erasmus, “sanki dostluk için yaratılmıştı” dediği Thomas More’a adamıştır, esinini de More’un soyadından almıştır. Şöyle ki More’un Latinceleştirilmiş adı olan Morus ve Yunancalaştırılmış adı Mωρoς delilik anlamına gelmektedir. 1506-1509 yılları arasında kaldığı İtalya’dan İngiltere’ye dönünce, Thomas More’un ikametgahında 1 hafta bitirmiştir. “Erasmus başta deliliği överek yerer, sonra yererek över… Erasmus’un yerdiği sıradan delilik, yani insana göre deliliktir, övdüğü ise kutlu delilik, yanı tanrı katında kutsal olan deliliktir.”

İşte size kitaptan birkaç alıntı:
Yoldaşları: sarhoşluk, cehalet, dalkavukluk, unutkanlık, tembellik, haz, kaçıklık, şehvet, taşkınlık, derin uyku (48-49)
“Hiçbir şeyi bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam”(55)
“… Iuppiter insanoğlunun yaşamı tümüyle kederli ve acımasız geçmesin diye akıldan çok ne kadar tutku bağışlamış demek ki? Kıyasladığınızda adeta kumsalda bir kum tanesi. Dahası aklı kafanın daracık bir köşesine sığıştırmış, bedenin kalanını tutkulara bırakmış. Sonra tek başına duran aklın karşısına zorba iki tiran dikmiş; birisi gönlün kalesini ve yaşam pınarı kalbi ele geçiren öfke, diğeri bedenin en aşağı uzvuna kadar her yana hükmeden şehvet” (68)

Hristiyanlığın güncel konularıyla ilgili de eleştirilerde bulunuyor. Bir örnek:(172)
“Havariler dünyanın dört bir yanında insanları vaftiz ediyorlardı, ama hiçbir yerde vaftizin biçimsel, maddi, etkin, ve son sebebi hakkında vaaz vermediler ve vaftizin geçici ya da kalıcı özellikleri hakkında kendi aralarında bile hiç konuşmadılar. Havariler de ibadet ederlerdi, ama ruhen ve sadece İncil’in şu cümlesinin izinden giderek: Tanrı ruhtur, ona ibadet edenler ruhlarıyla ve tüm samimiyetleriyle ibadet etmelidir.”

İlahiyatçılarla ilgili olarak (185)
“Dertleri İsa’ya benzemek değil, birbirlerine benzememek”

“Gerektiğinde deliyi oynamak, en büyük bilgeliktir” (223)

“Bilgisini arttıran, kederini de arttırır, çok şey anladıkça çok sızlanır”(229)

“Aranızda kendisini bilge sanan varsa, bilge olmak için önce deli olmalı”(243)

“… amansızca seven artık kendi içinde yaşamaz, sevdiğinin içinde yaşar, kendinden uzaklaştıkça sevdiğine yaklaşır ve gitgide daha fazla haz almaya başlar”..(260)

Ve ölüm sonrası ilgili olarak da(260-261)

“Öyleyse kutlu zihinlerin bu kadar hevesle arzuladıkları o göksel yaşam nasıl bir yaşam olacak? Şöyle ki, ruh bedeni emecek, bir fatih gibi daha güçlü olacak. Bunu kolaylıkla başaracak, kısmen artık kendi krallığında olduğundan, kısmen de evvelki yaşamında bedenini bu tür bir dönüşüme hazırlayarak arındığından ve incelttiğinden. Sonra ruh en yüce zihin tarafından mükemmel biçimde emilecek, çünkü bütün sonsuzluğuyla bu zihin ruhun kendisinden daha güçlüdür. Bu sırada insan bütün varlığıyla kendisinden soyunduğu için mutluluğa erişecektir ve herşeyi kendisine çeken o yüce iyilikte tarifsiz bir paylaşım yaşayacaktır”

“Eski bir deyiş vardır “Hafızası güçlü bir içki yoldaşından nefret ederim”. Buna ben yeni bir deyiş ekliyorum: “Hafızası güçlü bir dinleyiciden nefret ederim”. Öyleyse hadi bana eyvallah, alkışlayın, yaşayın, ey Deliliğin seçkin erenleri.”(263 ve son)

 Geri