No Image Available

Felsefe Konuşmaları

 Yazar: Denis Diderot  Yayınevi: Türkiye İş Bankası Yayınları More Details
 Açıklama:

İş Bankası Yayınları’ndan çıkan 1.basım Ekim 2013 tarihli 157 sayfalık kitap.Diderot 1713-1784 yılları arasında yaşamış bir Aydınlanma yazarı ve düşünürü. Ansiklopedi’nin yayın yönetmeni.

Okuduğum en güzel felsefe kitaplarından biri diyebilirim.
İnsanın ( hadi genellemeyeyim, benim diyelim) en çok aklını kurcalayan konuları konuşma şeklinde ele alıyor ve bir de bakmışsınız kitap bitivermiş.Biterken ise size hayatın amacı için bir alternatif sunuvermiş.

Kitap, toplam üç bölümden oluşuyor, ilk bölümün birinci kısmında matematikçi D’Alembert ile Diderot’un konuşmaları bulunuyor, D’Alembert bu konuşma sonrasında uykusunda sayıklayınca, ikinci kısma geçiyoruz ve burada Mademoiselle de L’Espinasse, doktor Bordeu’yu çağırıyor ve bu sefer de onlar kendi aralarında felsefe konuşmaları yapıyorlar, son kısımda ise gene doktor ve matmazel öğle yemeği sofrasında konuşma yaparlar. Bu bölümdeki konuşmaların konusu evrim, evrenin düzeni, yaşam ve ölüm oluşturmaktadır.

İkinci bölümde filozof Crudeli, La Marechale *** ile din ve ahlak konularından konuşurlarken, son bölümde ise Diderot, Başrahip Barthelemy ile dua, tanrı, ruh ve öteki dünya üzerine konuşur.

Aşağıya diyaloglardan seçmeler ekliyorum( bazılarında kısaltmalar yaptım):

1. BÖLÜM
“D’Alembert: … sizin sisteminize göre tasımları nasıl oluşturduğumuz ve hangi sonuçlara vardığımız pek anlaşılmıyor.
Diderot: Hiçbir sonuç elde etmiyoruz da ondan. Çünkü bu sonuçların hepsi doğadan çıkarılıyor. Biz birbirleriyle zorunlu veya rastlantısal bir ilişkiye ilintili olan olayları, yani deneyle öğrendiğimiz olguları ifade etmekten başka bir şey yapmıyoruz: Bu ilişki matematikte, fizikte ve bunlar gibi öteki pozitif bilimlerde zorunlu, ahlak, siyaset gibi olasılıklara dayalı bilimlerde tesadüfidir.”18

“Her şey değişiyor, her şey geçip gidiyor, sadece bütün kalıyor. Dünya hiç durmadan başlayıp sona eriyor, o her an kendi başlangıcında ve kendi sonundadır.”34

“Önünüzdeki iki büyük olgu vardır: durağanlıktan duyarlılığa geçiş ve kendiliğinden oluşumlar. Bunlarla yetinin, bunlardan doğru sonuçlar çıkarmaya çalışın ve mutlak büyüklüğün, küçüklüğün, kalıcılığın, geçiciliğin olmadığı bir doğa düzeninde kendinizi kısa ömürlünün sofizminden koruyun. (Kısa ömürlünün sofizmi, şeylerin ölümsüzlüğüne inanan geçici bir varlığın sofizmi)”37

“Ne kadar çok duyu varsa, ihtiyaçlar da o kadar çok artar” 40

“Doğmak, yaşamak ve ölmek, şekil değiştirmekten başka bir şey değildir… Şu veya bu şeklin ne önemi var? Her şeklin kendine özgü mutlulukları ve felaketleri vardır.. Filden çiçekbitine..çiçekbitinden her şeyin başlangıcı olan canlı ve duyarlı moleküle varıncaya kadar doğada acı çekmeyen ve zevk almayan hiçbir şey yoktur.” 43

“Belki erkek kadının, kadın da erkeğin ucubesidir” 54

“Mademoiselle de L’Espinasse: Ya kendine saygı, utanç ve vicdan azabı?
Bordeu: Zorunlu bir anın meziyetini veya kusurunu kendisine atfeden bir adamın bilgisizliğe dayanan çocukluğundan başka bir şey değildir.”
M. de L’E.: Ya ödüller ve cezalar?
Bordeu: Kötü denilen değişebilir yaratığı düzeltmek, iyi denileni de teşvik etmek için kullanılan araçlar!” 83

2. BÖLÜM
“La Marechale: Çünkü bu dünyadan göçüp gittikten sonrası için bir ümit beslemeyen ya da bir korku duymayan biri olsaydım, sanırım yaşarken nefsimi bazı ufak tefek zevklerden mahrum etmezdim.”106

“La Marechale: Kötülük faydasından çok zararı olan şeye, iyilik de aksine zararından çok faydası olan şeye denir.” 110

“La Marechale: Ama kanunların acımasızlığının engel olamadığı davranışlarda insanlara korku veren bir şey gerekir; dini ortadan kaldırırsanız yerine ne koyacaksınız?
Crudeli: Dini düşüncelerin yüzyıllar boyunca her ulusta ulusal geleneklerinin temelini oluşturduğunu hesaba katmadan söylersem, dinin yerine bir şey koymazsam dünyadaki korkunç önyargılardan biri eksilmiş olur.” 112

“Crudeli: … bireyin yararının toplumun yararına, bir vatandaşın topluma zarar verdiğinde kendine de zarar vereceği ölçüde sıkı bağlanmasını sağlayın; kötülüğü cezalandırdığınız gibi erdemi mükafatlandırın; kişi hangi dine mensup olursa olsun, onun devlet idaresinde hak ettiği mevkiye gelmesini sağlayın; o zaman kötülüğe meyledenlerin ıslah olmaz bir avuç sapkın olduğunu kabul ederseniz.” 116

“Crudeli: Kimsenin düşüncesine müdahale etmek istemem, yeter ki beni de keyfimce düşünmekte özgür bıraksınlar. ” 118

3. BÖLÜM
“Diderot: … Fakat kendi hesabıma ben gözümün önünde olup bitenlerle ilgilenirim. Ruhumuzun mahiyeti, nereden geldiği, yazgısı, ölümümüzden sonra ne olacağı ve bütün bunların hepsinden önce de gerçekten ruh diye bir şey var mı yok mu, bunlar hakkında bir şey bilmediğim gibi bir şey de söyleyemem; bize tüm bunlardan kolayca ve tam bir yetkiyle söz edenler de benden daha fazla bir şey bilmezler. “134

“…Ben bilgisizliğini söyleyecek kadar açıkyürekli ve cesur bir cahilden başka birşey değilim. Şunu söylemeye cesaret ediyorum: “Bilmiyorum”. Ayrıca bizim hiç durmadan sadece bilmediğimiz değil, bilmemizin mümkün olmadığı, algılama yetimizin dışındaki bir sorunla ilgili olarak boşuna tartıştığımızı söylüyorum.” 134

“.. Ayrıca bu kadar çok talebi yerine getirmesi gereken ve Tanrı’nın inayeti denilen bu hükümdarın bizim ufak tefek işlerimizle ilgilenmeye razı olacağı bana son derece şüpheli görünüyor….Bence bizim korkarım daha uzun zaman süregidecek olan en büyük kabahatimiz, sorunlar hakkında kesin ve pratik bir sonuca varmadan, sadece anlaşmazlık ve kinle neticelenen, aklımızın ermeyeceği, algılarımızın erişemeyeceği konular üzerinde hiç ara vermeden tartışmamızdır… Gözümüzle görüp inceleyebileceğimiz, denetleyebileceğimiz pratik, günlük sorunlar üzerinde duracak yerde, kendimizi neden bulutlar arasında kaybediyoruz? Birçok insanın felaketine sebep olan şey doğaüstü olayları araştırma merakıdır.” 136

“.. Bizce ( filozofları kastediyor) insanlara yapılacak en büyük iyilik onlara akıllarını kullanmayı, yalnız kanıtlanabilecek şeyleri doğru olarak kabul etmeyi öğretmektir. Bir milletin bilgisi ne kadar artarsa doğaüstü olaylara inancı o kadar azalır.” 140

“Tanrı, evrenin varlığını anlatmak açısından bir kelimeden, basit bir sözlükten başka nedir ki?”143

“Diderot: … Hoşgörü yavaş yavaş her yana yayılıyor. Katolikler ve Protestanlar artık birbirlerini ateşte yakmıyorlar; bu da önemli bir gelişme. Hoşgörü de zorunlu olarak kayıtsızlığa yol açacağından, benim hesabıma göre Hristiyanlığın ancak iki üç yüzyıllık ömrü kalmıştır.” 152

” Diderot: … Peki ama neden Katolik olduğunuzu söyler misiniz?
Başrahip: Nasıl? Neden?
Diderot: Evet, neden?
Başrahip: Fakat…
Diderot: Tamam, ben açıklayayım. Bunun sebebi yalnız-yalnız!- Fransa’da doğmuş, Katolikler tarafından yetiştirilmiş, “beslenmiş”olmanızdır…. …. Hayırlı olsun!Ama insanın en önemli şeyinin, ebedi selametinin, başka deyişle dininin sadece tesadüfe, kaderin cilvesine bağlı olduğunu kabul edin. Doğrusu ne büyük meziyet değil mi?” 154

” Çalışmak, evet, işte ölümlü dünyada bizim payımıza düşen şey; bizim görevimiz budur. Bizden sonrakilere eskisinden fazla ışık ve refah bırakmak; geçmişten bize kalan mirası arttırmak, işte bizim vermemiz gereken iş bu olmalı. Sözlerime şunu da eklemek isterim: Etrafımızdakilere, bütün yol arkadaşlarımıza elimizden geldiği kadar iyilik yapmak, onları elimizden geldiği kadar ıstıraptan kurtarmak. İyilik her şeyden üstündür. Çalışma ve iyilik; işte benim inancımın iki temel direği Başrahip…. Tanrı, ruh, ahiret gibi şeylere ne inanırım ne de bunları inkar ederim. Bu meseleleri bir kenara bırakıp gözlerimi içinde bulunduğumuz hayata çeviririm ve tıpkı Spinoza gibi öbür dünya ve ölüm üzerindeki bütün düşünüşleri faydasız, boş ve gereksiz sayarım.” 156

“… Hayatı olduğu gibi kabul ediyor ve onu mümkün olduğu kadar rahat, hoş ve dürüstçe geçirmeye çalışıyorum. Hiç ummasam da Stiks’in ötesinde( Ç.N: Yunan mitolojisinde yer altındaki ölüler ülkesi Hades’teki bir nehrin adı.) bir yargıca rastlarsam onun bilgeliğine ve merhametine inanırım. Herhalde beni bilgisizliğimden, düşkünlüğümden ve açık sözlülüğümden dolayı cezalandırmayacaktır. Aksi takdirde ona şunları söyleme hakkım doğar: “Tanrım, daha açık konuşmanız gerekirdi. Muammaları çözemediysem, bu benim kabahatim mi? Beni içine soktuğunuz karanlıklarda yol alabilmek için, fenerimi, şu tek ve biricik alevimi, şu titrek ışığı bana bağışladığınız şu küçücük aklı söndürmem gerektiğini nereden bilebilirdim ki? SON” 157

 Geri